KAYSERİ YÖRESİ HALK OYUNLARI
Bütün Türkiye’de olduğu gibi Kayseri’de de, Türk folklorunun önemli elemanlarından biri olan ve yöresel kostümlerle yöresel tarzda oynanan halk oyunlarının olduğu bilinmektedir. Kayseri’de oynanan halk oyunlarının diğer yörelerdeki oyunlar kadar zengin olmasına rağmen şimdiye kadar tam manasıyla ortaya çıkartılamadığı da ortadadır.
Türk folklorunda önemli bir yere sahip olan halk oyunları, “Ait olduğu toplumun kültür değerlerini yansıtan; bir olayı, bir sevinci, bir üzüntüyü ifade eden; kökenidin ve büyü ile ilgili (majik ve kültik)olan; müzikli (bir müzik aleti eşliğindeveya müzik aleti olmaksızın el, ayak gibiorganlarla tempo tutarak) olarak tek kişiveya gruplar halinde icra edilen; ölçülüve düzenli hareketlerdir. Özellikle düğünlerdeve şenliklerde oynanan halk oyunlarınınmerkez dışında halay tarzında,merkezde ise oyun havaları ile karşılıklıtarzda oynandığını görüyoruz.
Şehir merkezinden dışarıya çıkıldıkça, ilkolarak Talas*, Mimarsinan, Ağırnas*, Koçağız(Kuşcağız), Güzelköy, Kayabağ,Örencik, Kuruköprü gibi merkez ilçe,kasaba ve köylerde halk oyunlarına rastlıyoruz.Özellikle Avşar boylarının* vesonradan yerleşen Muhacirlerin yoğunolduğu Pınarbaşı*, Tomarza* ve Sarız* ilçelerindehalk oyunları en zengin bir biçimdehalen devam etmektedir. Oğuzların;Büğdüz, Kınık, Yüreğir, Bayındır, Bayat, Avşar gibi boylara mensup halkın yerleşik olduğu Akkışla*, Bünyan* ve Zamantı köylerinde halk oyunları günümüzde halen oynanmasına rağmen, Bünyan merkezde çok zengin olan oyunlar unutulmaya yüz tutmuştur. Diğer ilçelere göre çok farklı bir müziğe ve oyun sitiline sahip olan “Sinsin”, “Omuz Halayı”,“Sıktırma Halayı”, “Bünyan Halayı”, “KaranfilimBurçta Burçta” ve “Ayşe’m” Bünyan oyunlarından bazılarıdır. Sarıoğlan*, Felahiye* ve Akkışla’nın* bir kısım köylerinde yerleşik bulunan Çapanlı, Dündar, Eymür, Karkın, Salur, Döğer, Koyunabdal, Bektaş, Okçu, Karaözü, Cuşlu gibi birçok Türkmen boylarındaki oyunlar, daha çok Sivas yöresindeki oyunlarabenzer oynanmaktadır. Günümüzde Develi*, Yahyalı* ve Yeşilhisar* yörelerinde çok fazla halk oyunu çeşidi görülmemekle birlikte, yapılacak olan araştırmalarda, bu yörelerde bu oyunlardan başka birçok halk oyununun da ortaya çıkacağı ihtimal dâhilindedir.
Oyunlar oynanış biçimlerine göre tekli, ikili ve toplu olmak üzere üç şekilde oynanır. Kayseri’de oyunları; kadın oyunları, erkek oyunları ve kadınerkek karışık oynanan oyunlar olmak üzere sıralamak da mümkündür. “Galice Potinli Gelin”,“Ayşe’m”, “Çoban Leyli”, “Ibrık Sıra Bu Sıra Güzeller”, “Pınarbaşı Güzelleri”,“Eminem (Kürt Emine)”, “Bünyan Ağırlaması”,“Cuvaramın İncesi”, “Gara Koyun”,“Çorap Bağım İncecik”, “Hey Hümbekler Hümbekler”, “Sabah Güneşi”, “Şu Dünyada Üç Şey Var Sevilir”, “Sıktırma Halayı” gibi oyunlar kadın erkek ilişkilerini konu alırken; “Kalkan-Bıçak”, “Kasap (Köroğlu)”, “Sinsin” çarpışma ve savaşları; “Ağ Buğdayım Sersinler”, “Kirman”, “Kasap”, “Omuz Halayı (Oduncular Dağdan Odun İndirir)”, “Arpalar Ekiliyor” iş ve günlük hayatı konu almaktadır. Ayrıca “Ala Çayır Kurna Kurna”, “Çamdan Sakız Akıyor”, “Fındığım”, “Karanfilli”, “Karanfilim Muşta Muşta”, “Pekmez”, “Gara Koyun”, “Kartal”, “Topal Serçe”, “Ağ Buğdayım”, “Gezbeli” ürün-bitki-hayvan ve ırmak dağ-ova adları taşıyan oyunlar arasında yer almaktadır. Bunların yanında, yöremizde Türk boylarının adını taşıyan oyunlar ile kişi ve yer adı taşıyan oyunlar
da mevcuttur. Çabukluk derecesine göre ağır oynanan oyunlarda sıçrama, sekme, hoplama, yeldirme gibi hareketler yer almaz. Ağırlama adını verdiğimiz bu oyunların türküleri, oynanış şekilleri ve öyküleri
şunlardır:
Develioğlu
Türkünün hikâyesinden de anlaşılabileceği gibi, aslında bir ağıt olan Develioğlu, sonradan oyunlaştırılmıştır. Adana yöresinde de halk oyunu olarak oynanan bu oyun hakkında Halil Atılgan şu açıklamayı yapmıştır: “Baba kızın çok muydu /Bir kız sana yük müydü” diye başlayan Çukurova’nın meşhur gelin ağlatma türküsü de halk oyunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelin ağlatırken söylenen bir türküdür. Ne yazık ki bu da türkülü bir oyun olmuş, Adana halk oyunları arasında yerini almıştır. Halil Atılgan’ın Çukurova gelin ağlatma türküsü olarak gördüğü bu oyun ve türküyü Kayseri’de de çok yaygın bir şekilde görüyoruz. Kayseri’de Develioğlu adını alan bu türkünün öyküsü kısaca şu şekildedir:
Avşarların Bakır Dağı ve Erciyes*’e yaylaya çıktıkları bir dönemde, genç kızın babasının iş yaptığı, samimi arkadaşı olan bir Develi Beyi, onu daha körpe iken oğluna istemiştir. Genç kız olduğu zaman onu oğluna alacaktır. Babası da Develi Beyini kıramayarak “tamam” deyip söz vermiştir. Aradan yıllar geçer, artık iki çocuk büyümüş ve evlilik çağına gelmişlerdir. Develi Beyi, Pınarbaşılı arkadaşından verdiği sözünü tutmasını ister. Genç kızın gönlü alınmadan, genç kız Develi Beyinin oğluna verilir.
Develioğlu’nun inadı
Keklik gafese dünedi
Vermen beni Develi’ye
El âlem sizi gınadı
Gelenekler görenekler yerine getirilir, düğün dernek kurulur, iki genç birbiriyle evlendirilir. Gelin, o zamanın en iyi ulaşım aracı olan atlarla Develi’ye götürülür. Fakat o zamana göre gurbet sayılan Develi, genç kız için ailesinden uzak, zor günlerin başlayacağı bir diyar olmuştur. Öyle ki bu uzak diyara düşmektense, emmilerinin oğullarına bile varmayı dilemiştir.
Baba gızın çok muydu
Bir gız sana yük müydü
Gırılası emmilerim
Heç oğlunuz yok muydu
Genç kız gelin olduktan sonra onun için hayatın gerçek acıları başlamış, etrafında derdini anlatacak, sırdaşı olacak, gerektiğinde ona yardım edecek bir kimse dahi bulamayarak, tüm bu acılarını babasına
ve ailesine sitem ederek ağıda dökmüştür.
Genç kız, gelenek ve göreneklere göre Develioğlu Oyunu notası (H. Yüksel Arşivi) davranarak gelinlik etmektedir. Kayınbabası izin vermeden konuşamaz, çocuğunu sevemez, eşine sevgi gösteremez, kayınvalidesi izin vermeden hiçbir iş göremez, saçını dahi yıkayamaz.
Bir genç kızın dramını anlatan bu ağıt, Avşarlar arasında yıllardır dilden dile söylenegelerek günümüze ulaşmıştır. Bu ağıt, günümüzde de genç kızların dillerinden düşmeyerek, kına gecelerinin vazgeçilmez türküsü olmuştur. Özellikle gelin kızları ağlatmak için çok söylenmiştir. Bu ağıtta, her söyleyen kendinden bir şeyler bulmuş ve kendinden bir şeyler katmıştır bu ağıta. Dillerde söz gözlerde yaş olmuştur. Bu ağıt, bir genç kızın çilesi ile başlayarak, birçok genç kızın çilesine de ortak olmuştur.
Yeldirir kır at yeldirir
Yelesini yel kaldırır
Vermen beni Develi’ye
Gaynana gelin öldürür
Develeri haydan almaz
İnsanları söz anlamaz
Yanılsam başımı yusam
Beliğimi ören olmaz
Atım gedikten aşmıyor
Fistanım dar gavuşmuyor
Vermen beni Develi’ye
Gurbet bana yakışmıyor
Don yuduğum yastı taşlar
Eriştiğim gaba ardıçlar
İşte geldim gidiyorum
Savuşturun eşim gızlar
Samenim geldi duruyor
Her hal kına yakıcılar
Gayrı umudum kesildi
Her hal beni vericiler
Develer geldi düzüldü
Çehizimi sarıcılar
Gayrı umudum kesildi (üzüldü)
Her hal beni vericile
Atım küçük dağdan aşmaz
Fistanım dardır kavuşmaz
Vermen beni Develiye
Bize gurbetlik yakışmaz
Develioğlu geldi geçti
Kayseri’ye dükkân açtı
Vermen beni Develi’ye
Güzelin iyisin seçti
Oyunun Oynanışı: Oyuncular serçe (küçük) parmaklarıyla tutuşup, yan yana dizilerek hafif bir şekilde belden bükülerek eğilirler.
1- Birinci figürün birinci adımına sağ ayak ile başlanır. Sağ ayak hafifçe kaldırılıp yan tarafa (sağ tarafa) doğru (yönlerini dönmeden) bir adım atıldıktan sonra ökçe yere koyulurken, sol ayak da hafifçe kaldırılıp sağ ayağın yanında taban basarak yere koyulur. Aynı hareket sağ ayakla üç kez yapılır. Sol ayak iki kez sağ ayağın yanında yere konduktan sonra, üçüncü harekette taban yere basılmadan sol ayak parmak ucu yere vurularak diz yukarı çekilir ve bu figürün ikinci adımına geçilir. İkinci adımda bu sefer yukarıya doğru çekilen sol diz, sol tarafa doğru atılarak ayağın ökçesine basılır; bu hareketten sonra birinci adımın tam tersi yönde sol yana doğru hareket edilerek, birinci adımın tersi yapılır.
2- İkinci figürde en son olarak sağ ayak yere vurulup kaldırıldıktan sonra, vücut sağ tarafa doğru döndürülür. Dizler üç defa yukarıya doğru çekilerek sağ tarafa yüründükten sonra, dördüncü sayıda sol ayak parmak ucu yere vurularak ters yönde dönülür; bu sefer de sol yöne üç adım yürünerek sağ ayak
parmak ucu yere vurulduktan sonra yan yana tek sıra halinde dönülür. Dönüşlerde, eller Birbirinden bırakılmadan, öndeki oyuncunun beline konur.
3- Üçüncü figürde bir sıra halinde karşıya dönmüş olan oyuncular sağ ayak yere vurulup döndükten sonra dizler üç defa sol, sağ ve sol olmak üzere sırasıyla yukarıya doğru çekilir; sonra da sol ayak parmak ucu yere vurularak yukarı çekilir. Oyun bu şekilde bir sağ, bir sol ayak parmak uçları yere vurulup çekilerek halay başının bitirme komutuna kadar devam edilir.
Bünyan Ağırlaması
Oyun, davul-zurna ile oynandığı gibi,sazla da oynanabilir. Oyunun ezgisini Ahmet Yamacı*, kaynak kişi Adnan Türköz’den* Bünyan Halayı (Ağırlama) adı altında 2/4 ölçüsünde derlemiştir. Oyunun türküsü mevcut değildir. Oyuncular yan yana dizilip serçe parmakları ile tutuşarak oynarlar.
Oyunun Oynanışı: 1- Oyuna sağ ayak ile başlanır. Sağ tarafa üç adım adım atıldıktan sonra dördüncü sayıda sol ayağın parmak ucu sağ ayağın yanına vurulur.
2- Daha sonra sağ ayağın parmak ucunda yükseldikten sonra hafifçe sola dönülürve sağ ayak parmak ucu sol ayak yanında çaprazlama yere vurularak, tekrar sağ ayakla başlamak üzere başa dönülür. Oyun, her adımda ökçeye basmadan parmak ucunda yükselerek oynanmaktadır.
Karanfilim Burçta Burçta (Bünyan Ağırlaması)
Oyun, Bünyan ve çevresindeki köylerde, yukarıdaki ağırlamadan ayrı olarak, türküsü ile söylenerek oynanır. Söz ve ezgisini, TRT Müzik Dairesi uzmanlarınca derlemiş olup Yunus Karaca notaya almıştır. Oyunun sözleri şu şekildedir:
Bir çift güvercin olsam
Çadırın burcuna konsam
Soyunsam koynuna girsem
Eli Karanfilli gelin.
Eli Karanfilli gelin
Başı deste güllü yârim
Karanfil seni ezerler
Gerdana altın dizerler
Ah seni takan güzeller
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Karanfilim muştalanmış
Duydum ağam hastalanmış
Benim derdim üstelenmiş
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Karanfilim tutam tutam
Arasına güller katam
Hâlen de yalınız yatan
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Karanfilim uçtan uçtan
(burçtan burçtan)
Aklım aldın bir bakıştan
Ya inişten ya yokuştan
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Oyunun Oynanışı: 1- Oyuna sağ ayak ile başlanır. Dizler yukarıya doğru çekilerek oynanır. Oyuncu sağ ayağını yukarıya doğru çekip yere bastıktan sonra, sırasıyla sol ve sağ ayağını da yukarı çekip yere basar ve tekrar sağ ayağını yukarı çekip yere basar ve son olarak sol ayak parmak ucunu, sağ ayağın yanında çaprazlama yere vurup yukarı çeker.
2- İkinci adımda bu sefer sol yöne veya geriye doğru yürüyerek sağ ayak parmak ucunu sol ayağın yanında çaprazlamasına vurup çeker.
Öteyüz (Dokuz buçuk) Pınarbaşı, Sarız, Tomarza yörelerinde oynanmakta olan oyun, yavaş tempoyla başlayarak sonrasında gittikçe hızlanır. Oyunun Kayseri ve yöresine ait olduğunu, Türk Halk Müziği ve OyunlarıFolklor Dergisi’ndeki bilgiler de desteklemektedir. Bu dergide oyunun adından “Dokuz buçuk” olarak bahsedilmektedir. Fakat oyun özellikle Avşarlar arasında oynandığı için “Öteyüz” adıyla bilinir. “Öteyüz” oyununun türküsünün olup olmadığını tam olarak bilemiyoruz. Yapılan araştırmalarda oyunun türküsüne ait herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Oyunu oynayan oyuncular serçe parmaklarıyla tutuşurken kolları serbest bir şekilde aşağıdadır. Eller ve kollar oyunun ritmine göre yukarı kaldırılıp sağa sola sallanarak tekrar aşağıya bırakılır.
Oyunun Oynanışı: 1- Oyunda sırayla sağ ayak dizden kırılarak kaldırılıp yere basılırken, önce sol ardından sağ diz kırılarak yukarıya doğru çekilip yere basılır. Sonrasında ise, sol ayak geriye atılıp öne uzatılarak önde ökçe yere vurulup geri yerine çekilirken, aynı şekilde sağ ayak ökçesi ve tekrar sol ayak ökçesi önde yere vurulduktan sonra başa dönülür.
2- İkinci figürün birinci adımı, aynen birinci figürdeki ilk adım gibi dizler yukarıya çekilerek oynanır. İkinci adımda ise sol ayak öne uzatılıp ökçe önde yere vurulurken, sağ ayağın ökçesi ise önde yere
vurulmayıp geriye doğru uzatılarak burun kısmı geride yere vurulur.
3- Üçüncü figürde ise sol ayağın üzerinde sekilirken sağ diz yukarıya doğru çekilir ve yere basılır. Aynı anda sol diz de yukarıya doğru çekilip basıldıktan sonra çift ayak üzerine zıplandıktan sonra sol diz yukarı çekilip önde ökçe yere vurulup geri çekilir. Sonrasında ise sırayla ilk önce sağ ayak sonra da sol ayak geriye atılıp önde ökçe yere vurulur.
4- Dördüncü figürde ise, üçüncü figürde sürekli öne vurulan ökçelerden sağ ayağın ökçesi tersine geriye atılarak ikinci figürdeki gibi burun kısmı yere vurulur. Bu arada oyuncular ayak ökçelerini ve burunlarını yere vururken, “Hey, Hey” diye bağırırlar. Bu oyunda, başlar da yerine göre hareketlerle uyumlu ve ritmik olarak sağa sola çevrilir.
Serçe (Topal Serçe)
Kayseri ve yöresinde davul-zurna ile oynanan, zaman zaman seyreden kişilerin de oyuna dâhil edilebildiği hareketli bir seyirlik oyundur. Oyun Pınarbaşı, Tomarza, ve Sarız yörelerinde, düğün eğlence ve bazı törenlerde oynanmaktadır. Bu oyun aynı zamanda Avşarların yoğun olarak yaşadığı Adana ve yöresinde de oynanmaktadır. Oyunun türküsü yoktur. Oyunda, serçelerin doğada yaptıkları hareketler ve bir ayağı aksak kadının bu serçeler ile olan mücadelesi taklit edilmektedir. Hikâyesi şu şekildedir: Bir ayağı topal ve bir gözü kör olan yaşlı bir kadın, değirmende öğüttüğü bulgurunu sermiş ve kurutmaktadır. Fakat sergende serili olan bulgura serçeler rahatlık vermemektedir. Topal olan kadın koşamasa da, eline aldığı değnekle bulgura konan kuşları kovalayarak kiminin ayağını kiminin kanadını kırmaktadır. Bu yaşlı kadının ve serçelerin birbirleriyle olan mücadelesi taklit edilerek oyuna dönüştürülmüştür.
Oyunun Oynanışı: Köy meydanındaveya oyunun oynayacağı alanda, oyunubilen 8-10 veya daha fazla sayıda kişi yerinialır. Davul-zurnanın eşliğinde, kollardirsekten bükülüp çene hizasına kadar
kaldırılır. Eller de bilekten aşağıya doğru bükülerek serçelerin kanat çırpışları gibi yukarıdan aşağıya doğru hareket ettirilir. Bu arada sağ ayak sürekli önde olacak şekilde, ökçeye basmadan, parmak ucuna basarak (topallayarak) bir sağa bir sola dönerek yürünür.
Grubun sonunda yer alan oyuncunun (pöççük) elinde uzun bir değnek (cerek) vardır. Yürüyüş sırasında grubun başında bulunan oyuncu (halay başı) ne yaparsa diğer oyuncular da aynısını yapmak zorundadırlar. Halay başının yaptığını yapmayan veya yapmakta geciken oyuncu, aynı hareketi yapana kadar pöççükten sopa yer. Halay başının yaptığı hareketler şunlardır: Bir ayağını, bir eliyle tutarak sekmek; yanındaki oyuncunun kulağını tutmak; aynı oyuncuya vurmak; cepkenini, yemenisini, şalvarını çıkartmak; kendilerini seyreden çocukları veya büyük bir seyirciyi kucaklayarak kaçırmak gibi.Halay başının yapacağı hareketlerin sınırı yoktur, oyun bu şekilde çok eğlenceli bir şekilde sürer.
Kayseri ve yöresinde de birçok yörede olduğu gibi son zamanlarda bu oyunun otantiğini bozacak bazı eklemeler yapılmıştır. Özellikle, organize bir şekilde çalışan ekiplerin yaptığı bu eklemeler şu şekildedir: Oynaşmakta olan serçelere uzaktan bir avcı sessizce yanaşarak tüfeğini ateşler. Bu sırada oyunculardan biri vurulmuş gibi yere düşer. Bunu gören serçenin eşi ise vurulan oyuncunun yanına gelerek ağlamaya, çırpınmaya başlar. Oyuncuyu vurmuş olan avcı oyuncunun başına gelerek, yerde yatan oyuncuyu bir kolundan tutarak yerde sürükleyerek götürür. Oyun bu şekilde biter. Ancak oyunun aslında bu yoktur.
Sinsin
Türkiye’nin birçok yöresinde bilinen, kökü Orta Asya’ya kadar dayanan halay tarzında bir oyun olan Sinsin; Kayseri yöresinde de birçok ilçe ve köyde oynanmakta olan hareketli bir oyundur. Aslında
köy seyirlik oyunları içerisinde yer alması gereken Sinsin’i, yumruk oyunu ile halay tarzı oyunlar arasında göstermemizin sebebi, sadece davul-zurna ile oynanmasıdır. Yalnız Kayseri’de oynanan “Sinsin”ler, diğer yörelere göre farklı müzikle oynanmaktadır. Kayseri içinde sadece Bünyan’da oynanan “Sinsin”in müziği farklıdır. Diğer bölgelerin (Ağırnas, Gesi, Tomarza, Pınarbaşı, Sarız, Yeşilhisar (Sim sim), Yahyalı...) müziği ise hemen hemen aynıdır.
Oyunun çıkış noktasının dinî bir törenedayanıp dayanmadığı ve geçmişi hakkında kısaca şu bilgileri verebiliriz. Mahmut Ragıp Gâzimihâl “Sinsin”le ilgili bir olaydan bahsetmektedir.
“Eski tarihte bir ‘sin’ adına rastlarız. Bu Kamer (Ay) tanrısının adıdır. Sümerler devrinde de ‘kamer’e bugünkü gibi ‘ay’ diyorlardı. Sonra Babil’de ‘sin’ dediler. Bir devirde de ikisini birden kullanarak ‘Sinay’ dediler. Kültür bilginlerinin dediklerine göre Babil’de ‘sin’ adında ilâhiler okunur, şenlikler yapılırdı. Bu ilâhiler, biri şekvâ (şikâyet, sızlanma) diğeri sevinç şarkıları olmak üzere ayda iki defa söylenirdi. “Şekvâ” ilâhisi’ ay sonunda ışıksız gecelerin ilkinde, sevinç ilâhisi ise ışıklı gecelerin
birincisinde okunurdu. Her ikisinde de şölenler ve oyunlar vardı. Sümerler zamanında da bu şekilde gece şölenlerinin yapılıyor olması yanında, ‘Sinsin’in de Türk kültürünün çok eski bir oyunu olduğunu
öğreniyoruz. Bu da bize ‘Sinsin’ oyununun ateş etrafında oynanma tarzıyla, kaynağının Şamanizm ile alâkalı olabileceğini gösterir. Aynı zamanda eski Anadolu uygarlıkları dininde de böyle bir olayın görülmesi, oyunun, kültürlerin karışımından ortaya çıkmış olabileceğini akla getirmektedir. Fakat oyunun bir dayanıklılık ve güç gösterisi şeklinde olması; silahsız çarpışmayı anlatan savaş eğitimlerinin, eski Türk eğlencelerine yansıması şeklinde de düşünülebilir.”
Sinsin oyunu aynen “Yumruk (Zuk)” oyununda olduğu gibi geniş bir alanda; düğün, şölen ve bayram gecelerinde meydanda çalı çırpı, tezek (günümüzde lastik) yakılarak oynanmaktadır. Sinsin, yumruk oyununa oynanış şekliyle de çok benzer. Fakat yumruk oyununda ateş yakılmaz ve bu oyun gündüz de oynanabilmektedir.
Oyunun Oynanışı: Bir oyuncu, oyun için ateş yakıldıktan sonra, sekerek iki kolu açık bir şekilde veya bazen de sol elinin yumruğunu sıkılı ve göğüs üzerine kaldırmış bir vaziyette ortaya çıkar. Davul-zurna eşliğinde ateş etrafında dönerek veya üzerinden atlayarak, etraftakilere bağırarak meydan okur. Bu oyuncu, etraftaki topluluktan birini işaret ederek onun kendisine doğru gelmesini bekler.
Kimi zaman da ortaya çıkacak olan kişiden kaçarak veya bir elini beline, bir elini göğsüne doğru atarak, karşı taraftan gelecek kuvvetli bir yumruk hamlesine karşı kendini hazırlar. Bağırarak ortaya çıkan diğer oyuncu da aynı şekilde sekerek oyuna dâhil olur ve ortada bekleyen oyuncunun sağ pazısına veya sırtına kuvvetli bir yumruk indirir. Ortada bekleyen oyuncu,yumruğun acısını sükûnetle karşılayacak biri ise, kımıldamadan bekler ve yumruktan kaçmaz. Eğer oyuncu yumruğu yemek istemiyorsa, omzunu oynatarak yumruğu savuşturur. Ardından, yumruğu atan oyuncu ilk ortaya çıkan oyuncunun yerini alarak ve sekmeye devam ederek başka bir oyuncuyu beklemeye başlar. Oyun bir dayanıklılık ve güç oyunu olup bazen çekişmeler ve gruplaşmalar olur. Şayet oyun düğünlerde oynanıyorsa bu durum daha bariz bir şekilde görülür. İki taraf da gücünü göstermek ve kendi tarafının yediği yumruğun intikamını almak ister, bu durum taraflar arasında tartışmalara da neden olabilir. Oyun yukarıda belirttiğimiz gibi, bazen çekişmelerle bazen tatlı şakalaşmalarla, genel olarak da ortada bulunan kişiyi kovalama şeklinde sürer. İsteyen oyuncular ateş üzerinden atlayarak cesaretlerine cesaret katar. Bu oyunun devamında, davul zurna eşliğinde bir ağırlama oyununa geçilir.
Kayseri’de Sinsin’in ezgi olarak en güzeline ve en tanınmış türüne, yukarıda belirttiğimiz gibi, Bünyan yöresinde rastlamaktayız. Muzaffer Sarısözen, Bünyan yöresinde oynanan ve çok hareketli bir
ritme sahip olan Sinsin’in ezgisini, kaynak kişi olarak Adnan Türközü’nden derlemiş ve TRT repertuarına kazandırmıştır. Pınarbaşı yöresinde oynanan Sinsin oyununun ezgisi ise yine Muzaffer Sarısözen tarafından 1941 yılında Mehmet Kara’dan alınarak derlenmiştir. Bu müzik yıllarca TRT radyolarında açılış müziği olarak ta çalınmıştır.
Menekşe Buldum Derede
Sarız yöresi kadın oyunları arasında yeralır. Oyun, hareketli bir yapıya sahiptir,içinde hoplama ve sekme gibi hareketlerbulunmaz. Oyunun oynanış tarzı Avşarağırlaması şeklinde olup, aynen ağırlamadaolduğu gibi kadınlar sağ ayaklarınıyere vururlarken birbirlerine dönerler.Sarız yöresinde bulunan Avşar, Aleviköyleri ile Güneydoğu illerinden göç etmişolan vatandaşlarımızın köylerinin oyunlarınıntamamı, halay tarzında olup,yörede düz oyun çok az oynanmaktadır.Bu köylerde düğün olduğunda, davet edilenyakın köylerin halkı da halaya katılırve çok geniş gruplar halinde halaya tutuşurlar. Erkekler ve kadınlar birbirlerinden ayrı gruplarda halay çekerler. Halaydaki kişilerin sayısı kimi zaman elli yüz civarındadır.
Sarız ilçesinin Kayseri’ye uzak ve sınır ilçesi olması, bu ilçeye yakın diğer illerin kültüründen etkilenmesine neden olmuştur. Ayrıca yöreye Doğu’dan gelerek yerleşen vatandaşlarımız da bu etkileşim sürecinde rol oynamıştır. Sarız yöresi oyunlarını incelediğimizde bu etkiyi açıkça görmekteyiz. Bu oyunların arasında, yöreye ait oyunlar bulunmakla birlikte komşu illerden ve daha Doğu’daki ve Güney’deki illerden gelme oyunların da yer aldığı görülmektedir. Bu yörede oynanan oyunların bir kısmı şu şekildedir: “Avşar Ağırlaması, Temurağa, Çeçen, Hoşbilezik, Daşoluk, Kanlı Hava, Habibi, Kaba, Gezbeli, Yanlama, Eminem, Yağlı Kenar, Üçlü Kaba, Lorke, Avşar Ağırlaması Aykırısı, Mor Menekşe Buldum Derede Aykırısı.”
Helleme
Varlığını Mahmut Ragıp Gâzimihâl’denedindiğimiz bilgilere göre Helleme, Yahyalı yöresi’ne ait oyunlar arasında sayılmaktadır. Gâzimihâl Ortaköy ve Çakal köylerinde bu oyunun oynandığını belirtir. Bu köylerden Ortaköy’ün, Yeşilhisar’a bağlı bir köy olduğunu ve adının “Başköy” olarak değiştirildiğini öğreniyoruz. Çakal köyünü, adının değişmiş olması ihtimali üzerinde de durarak araştırmamıza rağmen, bu yörede veya yakınında Çakal adında bir köy bulamadık. Bu yöreye yakın olan Derinkuyu ilçesine bağlı Çakıllı köyünün ismi muhtemelen Çakal köyü olarak yanlış kaydedilmiş
olabilir.
Gazimihâl “Helleme”nin uçurmak manasına geldiğini ve çekirge istilası sırasında köylülerin ellerine teneke veya davul alarak, çeşitli figürler yapıp, çalmak suretiyle çekirgeleri korkutup kaçırmak için
uğraştıklarını ve bunun sonucunda da böyle bir oyunun ortaya çıktığını belirtiyor.
Bu oyunu günümüzde daha çok Çorum ve Sivas yöresinde görüyoruz. Kayseri’de bu türden bir oyuna günümüzde rastlanmamaktadır. Zaman içersinde unutulmuş olabilir. Fakat “Çekirge” adında bir oyun Karaözü kasabasında oynanmaktadır. Bu oyun bir zamanlar Sivas İline bağlı olan Karaözü kasabasına bir ihtimal bu yöreden gelmiştir. Gâzimihâl’in notları arasında verdiği oyunun türküsü aşağıdaki gibidir.
Çekirgenin önü indi yazıya
Ot koymadı koyun ile kuzuya
İlâhi çekirge boynun uzaya
Eğri büğrü, sivri götlü çekirge
Çekirgeyi hellemeden gelirler
Az kaldı keveni kökünden yuta.
Düz Oyun
Düz oyun, yöremizde oynanan en yaygın olan oyunlardandır. Sıra oyunu (halay) bilmeyenlerin daha çok tercih ettiği düz oyuna, halk arasında kullanılan tabiri ile “şıkıdım” da diyebiliriz. Karşılıklı iki kişininveya karşı karşıya duran birçok çiftin kollarını yanlara açarak, orta parmaklarını başparmaktan kaydırması suretiyle şaklatarak döne döne, değişik ayak figürleri ile oynadıkları oyundur. Daha çok düğünlerde oynanan düz oyun, “kırık hava”nın birçok türünün eşliğinde de oynanmaktadır. Bu havalardan bir kısmı yerel olmakla beraber çoğunluğu diğer yörelere aittir: “Hunat Mahallesi, Çiftetelli, Fidayda, Harmandalı, Türkmen Kızı, Misket, Konyalı, Çiçekdağı, Kesik Çayır, Erkilet Güzeli, Mevlana, Hüdayda, Arap Çiftetellisi, Azize, Farfara, Zennube, Nenni de Feridem” gibi oyun havaları düz oyuna eşlik eden havalardır.
Düz oyunda kadın ve erkek oyunları, bazı yönleriyle birbirinden tamamen ayrılırlar. Kadınlar ve erkekler Düz Oyunu aynı yerde oynamaz. Köy düğünlerinde erkekler genelde geniş bir alanda, çoğunlukla evin avlusunda veya açıklık alanda düz oyun oynarken veya halay çekerken, kadınlar ise bu oyunu daha çok evin kapalı bir bölümünde veya evden ayrı geniş bir kullanım mekânı varsa orada oynarlar. Kadınlarla erkekler çok nadir olarak bir arada oynarlar. Günümüzde erkekler düğünlerde, teknolojinin getirdiği kolaylıklar sayesinde ses sistemlerine bağlı org ve elektronik sazlar eşliğinde oyunlarına devam eder. Kadınlar ise özellikle kına gecelerinde teyp, kaset veya bilgisayar aracılığı ile oyunlarını sürdürür.
Kimi köylerde erkekler davul zurna veya meydan sazı ile oyun yürütürken, kadınlar ise türkü eşliğinde, def ile oyun yürütürler. Türküleri çoğunlukla, sözleri ve ezgiyi çok iyi bilen birkaç kadın söyler. Kadınların kimi zaman def yerine geniş bir sini çalarak oyuna eşlik ettiği de olur. Eğer kadın ve erkeklerin oyun alanları birbirine yakın ise, kadınlar erkeklerin bulunduğu kısımda çalan davul zurna ile aynı ezgiye uyum sağlayarak oyun oynarlar Kadınların bir isteği olduğu zaman, bir aracı ile bu isteklerini davul zurnacıya iletirler. Her iki tarafta da, seyirciler, hareketli oyunlara çoğu zaman el ile tempo tutarlar. Kadınların oyunlarında, adımlar kısa atılır. Diz kırma, diz çekme ve çökme gibi hareketler yer almaz. Kadınların oyunları, halaylar dışında çoğunlukla iki kişinin karşılıklı oynaması şeklindedir. Kolların açılımı ise dirsekten kırık bir vaziyette ön tarafta ve göğüs hizasındadır. Kollar çok fazla yukarı kaldırılmaz ve yanlara doğru açılmaz. Bu, kadın mahremiyetinin getirdiği bir durumdur. Erkeklerin oyunlarında ise hareketler biraz daha keskindir. Dizlerin yukarıya doğru çekilmesi, diz kırma, çökme veya ani dönüş gibi hareketlerin sıkça yer aldığı görülür. Erkeklerin kolları, kadınlara göre yanlara daha fazla açılır. Erkeklerin oyunlarında alına para yapıştırma gibi hareketler daha çok görülür. Yapıştırılan bu paralar, bahşiş olarak davul zurnacılara verilir. Halaylarda olsun, karşılıklı oyunlarda olsun, erkeklerin nara attığı görülür.
Turnam
Halk edebiyatında önemli bir yer edinen turnanın, halk oyunlarında da yer edinmesi gayet normaldir. Leylek büyüklüğünde olan turnanın kışın sıcak diyarlara gidip yazın tekrar dönmesi; âşıkları ve halk şairlerini, turnayı her zaman müjde getiren bir kuş saymalarına ve ondan ilham almalarına sebep olmuştur. Onların düzenli bir şekilde, katar katar, bir asker disiplini içerisinde hareket etmeleri halk oyunlarına da yansımış, bu yüzden Turnam, hayvan taklitli oyunlar arasında yer almıştır. Turna oyunu Pınarbaşı Avşar köylerinde türkülü olarak, kadınların oynadıkları bir oyundur. Zaman zaman erkekler
de bu oyunu oynarlar. Ağırnas yöresinde oynanan “Durnalay” oyunuyla bu oyun arasında bir bağ olduğu ihtimali de vardır. “Turna Halayı” değişikliğe uğrayarak “Durnalay” olarak söylenmiş olabilir.
Yurdumuzun değişik bölgelerinde Turna adının yer aldığı birçok oyun oynanmaktadır. Pınarbaşı’nda oynanan “Turnalar” oyununun türküsü Hâdiye Deliktaş’tan derlenmiştir.
Oyunun türküsü şu şekildedir:
Turnamın ganadı beyaz
Yatamıyom yerim ayaz
Dost uyur düşman uyumaz
Uçucu turnam uçucu
Sakınayım tellerinden
Konucu turnam konucu
Turnamın ganadı yeşil
Toplan ağrıcanı deşir
Turnam yerinden oynamış
Günler değer ışıl ışıl
Sakınayım tellerinden
Konucu turnam konucu
Çorabın Nakışları
Pınarbaşı’na bağlı Avşar köylerinde, demece-çevirmece usulüyle türküsü söylenerek oynanan bir ağırlamadır. Oyunu daha çok kadınların oynamasına rağmen erkeklerin de oynadığı görülmektedir.
Oyunun oynanışı: 1- Oyuna sağ ayak ile başlanır. Dizler yukarı doğru çekilerek oynanır. Oyuncu sağ ayağını yukarıya doğru çekip yere bastıktan sonra, sonra sol ardından da sağ ayağını sırasıyla aynı şekilde yukarı çekerek yere basar ve son olarak da sol ayak parmak ucunu, sağ ayağın yanında yere vurup yukarı doğru çeker.
2- İkinci adımda bu sefer sol yöne veya geriye doğru yürüyüp sağ ayak parmak ucunu sol ayağın hemen yanında yere vurup çeker. Oyunun türküsü şu şekildedir:
Çorabın nakışları (Bütün dizeler tekrar)
Çıkamam yokuşları
Yârime selam söylen
Karlı da dağın kuşları
Çorabını ördüğüm
Ayda bir kez gördüğüm
Sana da hasta diyorlar
N’oldu gurban olduğum
Çorap milinen olur
Sevda sırınan olur
Aç kapıyı nazlı yâr
Gönül birinen olur.
Çorap bağım çözüldü
Bağla sevdiğim bağla
Ben askere gidiyom
Ağla sevdiğim ağla
Bineklerden Üç Binek Var Binecek
Kayseri’nin özellikle doğusundaki Bünyan, Pınarbaşı, Sarız (Avşar Köyleri), Talas (Yamaçlı köyü, Mardın köyü) ilçelerinde ve köylerinde türküsü ile birlikte söylenerek oynanmakta olan ağırlama tarzında bir oyundur.
Oyunun oynanışı: 1- Oyuna sağ ayak ile başlanır. Özgün bir şekilde sağ yöne gidilerek her üç adımdan sonra önce sol ayağın burnu yere vurulur.
2- İkinci figürde ise parmak ucu yere vurulan sol ayak tam olarak yere basılır ve hafifçe sola dönülerek bu kez sağ ayağın burnu yere vurulur (üç ileri bir geri şeklinde). Oyun bu şekilde sürer.
Oyunun türküsü şu şekildedir:
Şu dünyada üç şey var sevilir (sevecek)
Ah biri keklik, biri ördek, kaz da var
Keklik, ördek senin olsun, kaz benim
Ah suya giden top zülüflü yâr benim
Şu bahçede üç meyve var yenilir
(yenecek)
Ah biri elma, biri ayva, nar da var
Alma, ayva senin olsun, nar benin
Ah suya giden top zülüflü yâr benim
Şu bahçede üç çeşme var içilir (içecek)
Ah biri şerbet, biri şeker, bal da var
Şerbet, şeker senin olsun, bal benim
Ah suya giden top zülüflü yâr benim
Yemeklerden üç yemek var yiyecek
Vay biri etli, biri sütlü, bal da var
Etli, sütlü senin olsun, bal benim
Ah suya giden top zülüflü yâr benim
Bineklerden üç binek var binecek
Vay biri doru, biri yağız, kır da var
Doru, yağız senin olsun, kır benim
Ah suya giden top zülüflü yâr benim
Güzellerden üç güzel var sevecek
Vay biri garı, biri gelin, gız da var
Garı, gelin senin olsun, gız benim
Ah suya giden top zülüflü yâr benim
Şehirlerden üç şehir var gezecek
Biri Halep, biri Antep, Şam da var
Halep, Antep senin olsun, Şam benim
Ah suya giden top zülüflü yâr benim
Omuz Halayı (Bünyan Omuz Halayı)
Omuz Halayı, Kayseri’nin Bünyan ilçesidışında oynanmayıp, Türkiye’de meşhur olan “Tokat Omuz Halayı (Yıkık Hamam)”, “Bayburt Oyunu (Sivas-Hafik)”, “Halka Oyunu (Erzincan-Kemah)”, “Gemi Oyunu (Manisa-Tarhala Köyü)”, “Çardak (İnebolu-Gemici Oyunu)”, insan alınarak iki kat şeklinde oynanan bir halay çeşididir. Bolu’da aynı isimde bir oyun mevcuttur. Fakat Bolu’da oynanan bu halayın sadece adı mı “Omuz Halayı”, yoksa bu oyunda da diğerlerinde olduğu gibi insanlar omuzlara alınarak mı oynanıyor bilemiyoruz.
“Omuz Halayı”nı çekecek olan erkekler,daha çok, güçlü kuvvetli kişilerden oluşur. Kollarını yukarıya kaldırarak çok sıkı bir şekilde omuzlardan tutuşan oyuncular, yere diz çökerek kol veya omuzlarının
üzerine kendilerinden biraz daha hafif olan kişileri (daha çok çocukları) oturtarak ayağa kalkarlar. Omuzlarındaki çocuklarla davul-zurna eşliğinde ağır bir şekilde oyuna başlarlar. Oyunun ikinci bir oynanış şekli ise şöyledir: Omuza oturacak kişiler bu kez omuza oturmayarak oyuncuların omuzlarından çok sıkı bir şekilde tuttukları kollarına çengel gibi asılarak ayaklarını yerden keserler. Halayı çeken kişiler de oyuna bu şekilde devam ederler.
Oyunun Oynanışı: 1- Oyuna sağ ayak ile başlanır. Üç adım sağa gittikten sonra, dördüncü adımda sol ayağın parmak ucu sağ ayağın yanında yere vurulduktan sonradizler yukarıya doğru çekilir.
2- İkinci figür ise bunun tam tersi şekilde yapılır ve sol ayakla başlayıp üç adım atıldıktan sonra dördüncü adımda sağ ayağın parmak ucu sol ayağın yanında yere vurularak dizler yukarıya doğru çekilir. Bu şekilde oyuna başlayan oyuncular, halayın türküsünün tamamını söyleyerek omuzlarındaki çocukları indirirler ve sekme bölümüne geçerek oyunu bitirirler. Oyunun omuza neden insan alınarak veya kollara insan asılarak oynandığı oyunun türküsünden bellidir. Oduncuların odun şeleklerini omuzlarına veya sırtlarına vurarak dağdan aşağıya inmeleri oyuna dönüştürülmüştür.
Oyunun türküsü şu şekildedir:
Oduncular dağdan odun indirir
Yüğrük sular değirmenler döndürür
Kız oğlanın susaşlığını kandırır
Hayıflar, zulumlar, Şahmedenlim hey!..
Oduncular kısa doğrar odunu
Yiyen bilir şeftalinin tadını
Saramadım al duvaklı kadını
Hayıflar, zulumlar, Şahmedenlim hey!..
Şahmedenlim bu yıl burda kışlasın
Dikenin yerine ak gül aşlasın
Küçücük kuzuyu Hak bağışlasın
Hayıflar, zulumlar, Şahmedenlim hey!..
Omuz Halayı’nın ilk olarak kimler tarafından oynandığını bilemiyoruz, fakat yazılı kaynaklardan ve yaşayan kişilerden, halkevlerinin kurmuş olduğu bir ekibin bu oyunu düzenli olarak oynadığını öğreniyoruz. Ahmet Caferoğlu, Kayseri yöresinde, Omuz Halayı’na çok benzeyen “Çam Çardak” oyunundan bahsetmektedir. Bu oyunun, “Alay Çekme” oyununun bir benzeri olduğunu, gençlerin omuzlarına oyun oynarken on kişinin bindiğini ve bu ağırlığı taşımalarına rağmen, türküler söyleyerek halka şeklinde bir oyun oynadıklarından bahsetmiştir. Fakat oyunun Kayseri’nin hangi yöresinde oynandığından bahsetmemiş, ayrıca türküsüne veya türküsünde geçen sözlere yer vermemiştir. Ahmet Caferoğlu’nun bu şekilde bir oyundan ve bu oyunun çok ağır bir şekilde oynanıyor olmasından bahsetmesi, bize o dönemlerde Kayseri’de bir “Omuz Halayı”nın oynandığını göstermektedir. Bu da büyük bir ihtimalle Bünyan yöresidir. Çünkü yaptığımız araştırmalarda, bu oyuna benzer bir oyunun Bünyan ve yöresi dışında oynanmadığını tespit etmiş bulunmaktayız.
Şehrimizde son on yıl içerisinde yaygınlaşan “Omuz Halayı”nın oynanışında büyük hataların olduğunu görüyoruz. Bu hatalardan ilki, günümüzde oynanan oyunun Adnan Türköz’ün TRT’ye kazandırdığı ve “Omuz Halayı” adını verdiği nota ile oynanıyor olmasıdır. Yapılan araştırmalar sonucu bunun böyle olmadığı, asıl oyunun yukarıda sözleri verilen müzik ile oynanıyor olmasıdır. Türköz’ün TRT’ye kazandırdığı hareketli müzik, oyunun doğasına aykırıdır. Omuzlarında
yük olan insanların hareketli bir müzik ile bu oyunu oynaması çok zordur. Yapılan hataların ikincisi ise, bu hareketli müziğe oyun yazılıp Kayseri oyunları repertuarına alınmasıdır.
Omuz Halayı’nın ayrı ayrı üç kez notaya alındığını ve bunlardan sadece birinin TRT repertuarına geçtiğini görüyoruz. Ayrıca yukarıda bahsettiğimiz oyunun, Oduncular Dağdan Odun İndirir adıyla
notaya alınarak TRT’ye verildiğini de görüyoruz
Bızdık
Mana olarak “ufak çocuk” anlamına gelmektedir. Oyunun yapısına bakacak olursak, oyun ufak bir çocuğun çok hareketli yapısını ifade eder gibi hareketli vehızlıdır. Oyunun müziği ve oynanış şekli İç Batı Anadolu’nun kaşık ile oynanan bir oyununu andırmaktadır. Oyunun, TürkHalk Müziği ve Folklor Dergisi’nde “Çiçekdağı” adıyla geçiyor olması, ezgisinin kaşık havasına benzetilmiş olmasından kaynaklı olabilir. Muzaffer Sarısözen, bu oyunun türküsünü, aynı adla Mustafa Erciyes’ten derleyerek 1941 yılında TRT’ye kazandırmıştır. Aynı yıl Çiçekdağı adlı başka bir türküyü de Pınarbaşı’- nda Lütfiye Yıldız’dan derlemiştir.
Oyunu türküsü şu şekildedir:
Ali Dağı derler dağların hası
Çekmiş kucağına koca Talas’ı
İndik Hisarcığa yedik kirazı
Eşim amman amman bızdık bızdık
Alnına liraları dizdik
Güzellerle gezdik
Çirkinlerden bezdik
Kartallar da yüksek yapar yuvayı
Şimdiki kızlar kendisi bulur kocayı
Kocayı da bızdık
Eşim aman aman bızdık bızdık
Alnına liraları dizdik
Güzellerle gezdik
Çirkinlerden bezdik
Pınarbaşı Güzeller
Oyunun “Türkmen Kızı” adıyla da bilinmesi, yöremize Gümüşhane ve Kars’tan göç etmiş olan kişiler tarafından getirilmiş olabileceğini akla getirmektedir. Ayrıca Doğu Anadolu’da da “Türkmen Kızı” adıyla bir oyunun oynanıyor ve ezgilerinin birbirine çok benziyor olması, bu tezimizi doğrulamaktadır. Fakat bu oyun Doğu’dan gelen kişilerce getirilmiş olsa bile, oyun Sarız ve Pınarbaşı yörelerine mal olmuş ve yıllardır da oynanmaktadır. Ayrıca türküsünün sözleri de bu yöreye özgü olmuştur.
Oyunun Oynanışı: 1- Sağ ayak, sol ayağın önüne çok hafif sola bükülü olarak atılıp diz kırdıktan sonra, sırayla sol, sağ ve sol dizler yukarıya doğru çekilerek başlanır
2- İkinci figürde ise üçlü sekme adını verdiğimiz sekme yapıldıktan sonra öteyüz oyununda olduğu gibi önce üç kez sol ayağın ökçesi önde yere vurulur.
3- Üçüncü figürde tekrar üçlü sekme yapıp, sol, sağ ve sol ayakların ökçesi yere vurulur.
4- Oyunun dördüncü figüründe çökmeler yer almaktadır. Çökmelerde sırayla sağ, sol, sağ ayaklar öne uzatılıp çekilir. Eller birbiriyle çıt parmaklardan tutmuş vaziyettedir ve oyunun ritmine göre yukarı aşağı kaldırılıp indirilirken sağa ve sola da sallanır.
Oyunun türküsü şu şekildedir:
Çıkma güzel dam başına,
Vurgunum (kalem) çatık kaşına.
Gel gel ediyor eşine,
Pınarbaşı güzelleri.
Koyunu saldım ovaya
Döndü de geldi obaya
Saçları değer havaya
Şu Sarız’ın güzelleri.
Yağmur yağar ıslanırlar
Gül dibine yaslanırlar
Yağ kaymakla beslenirler
(Pastırmayla beslenirler)
Pınarbaşı güzelleri
(Kayseri’nin güzelleri)
Koyunu saldım tabana
Dökülür gelir tabana
Saçları değer tabana
Şu Sarız’ın güzelleri.
Kıyılı
Yozgat’ta bakır tepsilere “gıyılı” adı verildiğini biliyoruz. Pınarbaşı yöresindeki kaynak kişilerden, “gayılı-gıyılı” kelimesinin “üst üste yığılı” manasında kullanıldığını öğreniyoruz. Bir başka anlamda ise bu kelime “kenarı, kıyısı bulunan” anlamına gelmektedir.
Kıyılı oyununda arka arkaya dizilen oyuncular geniş bir daire oluştururlar. Bu şekilde dizilmiş olan oyuncuların, üst üste sıralanmış gibi bir hâl aldığını ve bu şekille Pınarbaşı yöresinde söylenen “gayılı-gıyılı” ifadesinin çağrıştırıldığını düşünebiliriz.
Yozgat yöresinde de aynı isimde bir oyun mevcuttur. Fakat yöremizin Yozgat’a yakın olan bölgelerinde böyle bir oyun görülmemektedir. Oyun daha çok Pınarbaşı, Sarız gibi doğudaki yörelerimizde ve Avşar köylerinde oynanmaktadır.
Kıyılı Oyunu, İstanbul Gümüşsuyu’nda, Yapı ve Kredi Bankası’nın düzenlediği şenliklerde Pazarören’den katılan bir ekipçe, tüm Türkiye’ye tanıtılmıştır. Yozgat yöresinde, kadın ve erkeklerin oynadığı Kıyılı/Gıyılı Oyunu’ndan ayrı olarak, gene Yozgat’ta Kıyılı Halayı’na da rastlanmaktadır. Yozgat ve Kayseri gibi birbirine yakın olan yörelerde oynanan Kıyılı oyunları arasında bir benzerlik olup olmadığını bilemiyoruz.
Oyunun oynanışı: Oyuncular tek sıra halinde sağa dönerek, ellerini dirsekten bükülü bir vaziyette kalçalarının üst kısmına koyarak veya hiç dönmeden yanyana olacak şekilde çıt parmakları tutulu vaziyette halaya başlarlar.
1- Oyuna sağ ayak ile başlanır. Sağ ayak sol ayağı geçmeyecek şekilde kaldırılıp öne basılırken, sol ayak geride çok hafif şekilde yukarı kaldırılıp basıldıktan sonra tekrar geriye doğru daha fazla kaldırılıp sağ ayağı geçmeyecek şekilde biraz öne atılarak yere basılır ve aynı hareket tekrar edilir. Halay başının komutu gelene kadar bu şekilde yürürler.
2- Halay başının komutu ile ikinci figüre geçilir. İki ayak üzerinde sıçranarak ayaklar yere basılıp tekrar sekilir, önce sol diz iyice yukarı çekilerek önde ökçeler yere vurulup tekrar yukarıya çekilir. Tekrar çift ayak zıplayıp bu sefer sağ ayakların ökçesi ve tekrar sol ve sağ ayakların ökçesi yere vurulduktan sonra birinci figüre (yürümeye) geçilir.
Gezbeli
Kayseri’nin doğusunda bulunan ilçelerde (Pınarbaşı Sarız) çok iyi bilinen ve sık oynanan bir oyundur. Oyun yavaştan hızlıya doğru, gittikçe artan bir ritimde ve hızda oynanmaktadır. Daha çok erkekler tarafından oynanır. Kadınlar bu oyunu genellikle erkeklerle, nadiren de erkeklerden ayrı oynamaktadırlar. Bu oyunun tam olarak çıkış noktası ve adının nereden geldiği bilinmemektedir. Pınarbaşı yöresiyle ilgili bir eserde, bu oyun hakkında şu bilgiye yer verilmiştir:
“Gezbeli (Gez Beli), Pınarbaşı-Sarız bölgelerine Güneydoğu’dan gelerek yerleşen halkın oynadığı bir oyundur. Ama yaptığımız araştırma sonucunda, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde aynı adla oynanan bir oyuna rastlayamadık. Buna karşılık Adana ve Kayseri il sınırında, Kayaoluk, Saraycık Doğanbeyli yolu ile Zamantı Vadisi’ni, Göksu Vadisi’ne bağlayan ve ‘Gezbeli’ adı verilen bir geçide rastlıyoruz. Fakat bu yörelerde (Tomarza-Develi) böyle bir oyunun oynandığını görmüyoruz. Bu nedenle bu oyunun adının, yörede değişikliğe mi uğradığını yoksa Güneydoğu’da başka bir adla mı oynandığını bilemiyoruz. Fakat bu oyunun, yöremiz oyunları içerisine kesin olarak yerleştiğini kabul ediyoruz.”Oyun adının, Kayseri’nin güneyinde bulunan “Gezbeli” Geçidi’nden geldiğini varsayarak kelimelerin anlamını buraya göre inceleyecek olursak;
“Gez”, “okun kirişe geçen ucundaki kertik” veya “tüfek tabanca gibi ateşli silahların ucundaki, hedefe nişan almaya yarayan kertik”; “Bel” ise “dağ sırtlarında geçit veren çukur yer” anlamındadır. Buradan
yola çıkılarak, bu kelimenin “kertikçukur” ya da “kertik çukuru” anlamına geldiği düşünülebilir. Buna karşılık oyunun oynandığı yöredeki bazı kaynak kişiler de, Gezbeli kelimesinin, bilinmeyen bir yeri gezip dolaşmak anlamında “gezbelle” manasına geldiğini belirtmektedir. Oyunun yapısı incelendiğinde; oyunun çok yavaş bir şekilde başladıktan sonra giderek hızlandığını ve sonuna doğru da hareketlerin temposunun daha da arttığını görürüz. Diğer oyunlar ile karşılaştırdığımızda ise, yöremizdeki en hızlı oyun olduğunu kabul etmek yanlış olmaz.
Oyunun Oynanışı: 1- Oyuna sağ ayağın ökçesini çok hafif bir şekilde yere vurup kaldırarak başlayan oyuncular, bu şekilde bir müddet sağ yana veya ileri doğru yürüdükten sonra, ikinci figüre geçer.
2- İkinci figürde halay başının komutu ile sağ ayak yere vurulduktan sonra sol, sağ ve sol ayak sırasıyla yukarıya doğru iyice çekilir; üçüncü sayının sonunda sol ayak sağ ayağın önüne atılıp yerinde sayıyormuş gibi, üç defa çok hafif şekilde ayaklar kaldırıldıktan sonra bu figürün ikinci motifinde ayaklar biraz daha yukarıya çekilir.
3- Üçüncü figürde ise müziğin temposu iyice arttığı için hareketin temposu da artar ve hareketler, yerinde sekmelere ve zıplamalara dönüşür. Sol ayağın üzerinde sekip sağ ayağı kaldırdıktan sonra sağ
ayak yere basılır, sol ayak kaldırılır, ikinci motifte ayaklar çift basarak zıplanır ve ayaklar sol, sağ ve sol olmak üzere sırayla kaldırılır.
Karanfilli
Ahmet Çakır’ın “Yörelere Göre Oyun İsimleri”
yazısında, Kayseri oyunları içerisinde
gösterdiği Karanfilli oyunu, aynı
Gezbeli gibi yavaştan hızlıya doğru giden
bir tempo ile oynanmaktadır. Bu oyuna,
Yozgat yöresinde de “Karanfilli” denilmektedir.
Fakat bu iki oyunun aynı oyun
olup olmadığı bilinmemektedir.
Oyunun Oynanışı: Oyun, dört figürden oluşmaktadır. 1- Birinci figürde, sağ ayak sol ayağı geçmeyecek kadar öne atıldıktan sonra iki diz birden kırılır, ayak tekrar eski yerine çekilirken sol ayak hafifçe yukarı kaldırılarak yerine konulur.
2- İkinci figürde belden aşağı olan kısım hafif sola çevrilip sekerek çift ayak basıldıktan sonra sağ ayağın ökçesi sağ tarafa doğru önde yere konulup geri çekildikten sonra sol diz yukarı çekilip bırakılır.
3- Üçüncü figürde sekerek çift ayak yere basılıp sol diz yukarıya çekildikten sonra, sağ ayaktan ileriye doğru yere konularak sırayla çok hafif bir şekilde sağ, sol ve sağ ayaklar yerinde saydırılarak yukarıya çekilir. Sonrasında, tekrar figürün başına, sol ayak önde olacak şekilde çift ayakla sekmeye dönülür.
4- Dördüncü figürde tekrar çift ayak sektikten sonra, sol diz yukarı çekilip ökçe yere konularak iki defa, kollarla beraber sol tarafa doğru ayağın burun kısmı (ökçeyi yere vurarak) çevrilir.
Halay
Daha çok davul-zurna eşliğinde, en az üç kişi olmak kaydıyla toplu oynanan ve ağırlama, yanlama, zıplama ve sekme gibi bölümleri olan bir halk oyunudur. Yöremizde özellikle kadınlar arasında çekilen
halaylarda, davul-zurnanın dışında def, sini, kaşık gibi araçların türküler söylenerek kullanıldığını görüyoruz.
Kayseri, ülkemizde bölgelere göre yapılan “Bar”, “Halay”, “Horon”, “Hora”, “Zeybek Bengi Seymen”, “Kaşık Oyunları” ve “Karşılama” türündeki halk oyunları gruplamasında, ‘halay’ tarzının oynandığı bölge içerisinde yer almaktadır. Halay tarzı dışında çok az da olsa değişik tarzda oyunlara rastlanmaktadır. Daha çok toplu ve sıralı bir şekilde el ele, kol kola, omuz omuza çekilen halayların görüldüğü Kayseri’de, tekli veya ikili şekilde oynanan oyunlara da rastlanmaktadır. İkili oynanan oyunların en eskisi ve bilineni, bir askerî eğitimden kalma “Kalkan- Bıçak” oyunu ile Köroğlu müziğinin eşliğinde oynanan “Kasap Oyunu”dur.
“Kalkan-Bıçak” oyunu tarihe karışmasına rağmen, yine bıçak eşliğinde oynanan “Kasap Oyunu” halen düğünlerde oynanmaya devam etmektedir. Yöre halaylarından en meşhurları, “Develioğlu”, “Eminem”, “Öteyüz”, “Gezbeli”, “Bünyan Omuz Halayı”, “Topal Serçe”, “Çoban (Leylim)”, “Bızdık”, “Kıyılı”, “Sıktırma Halayı (Karşıda Harar Durur)”, “Temurağa” ve “Ayşe’m”dir. Merkez dışında daha çok köylerde ve ilçelerde oynanan halay sayısının yüzün üzerinde olduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Kayseri’de tespit edilen halaylar, ağırlamalar ve içerisinde sekme, yeldirme, sıktırma, yanlama,eğilme, ayrılma gibi hareketlerin çokça yer aldığı ve hızlandığı çabukluk ifade eden oyunlar olmak üzere iki türe ayrılmaktadır.
Kaynak: Kayseri Halk Oyunları, Köy Seyirlik Oyunları, Giyim-Kuşam, Hasan Yüksel, Saim Deligöz, Bilgehan Deligöz,