KAYSERİ İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Kültepe

Eski Anadolu’nun ilk Uluslararası Ticaret Merkezi: Kültepe

Asur Krallığı, Yaklaşık olarak M.Ö. III. Binin sonlarında bağımsızlığını kazanmış ve hemen sonrasında Kral I. Erišum, Asur krallığının geleceğini sağlamak amacıyla, ticarette reformlar yapmış ve Anadolu ile sistemli bir ticareti başlatmıştır. Ticarette devlet tekeli kaldırılmış, serbest ticaretin aile fertleri ve onların kuracağı firmalar tarafından yapılmasına olanak sağlanmıştır. Böylelikle, M.Ö. II. Bin yılın ilk çeyreğinde, Anadolu ile K. Mezopotamya arasında çok kuvvetli ve yaygın bir ticaret ağı kurulmuştu. Bu ticaret sisteminin Anadolu’daki merkezi Kültepe-Kaniş idi ve Kaniş’e getirilen mallar, Anadolu içlerine kadar dağıtılmaktaydı.

Asurlular, kurdukları bu sistemi bir ticaret kolonisi anlamında geliştirmeyi başarmışlar, çoğu yerli krallıkların merkezinde veya önemli şehirlerde, liman anlamına gelen ve “karum” denilen birer ticaret merkezi/pazaryeri oluşturmuşlardır. Kültepe’de keşfedilen belgelerde, Asurlu tüccarların hem konakladığı hem de pazar kurduğu yaklaşık 40 civarında yerleşim adı kaydedilmiştir. Fakat günümüze kadar onlardan sadece Kaniş (Kültepe) ve Hattuš (Boğazköy) karum’larının yerleri kesin olarak tespit edilmiştir. Anadolu bu dönemde, “şehir devletleri” olarak yerli krallıklarla, bir tür feodal siyası sistemle yönetiliyordu. Asurluların yerli krallıklar üzerinde siyasi, idari veya askeri hiç bir etkinlik ve üstünlüğü yoktu. Yerliler ve Asurlular, karşılıklı ekonomik yararlar esasına göre anlaşmışlardır.

Kültepe

Kültepe, Orta Anadolu platosunun en yüksek dağı Erciyes’in hemen eteğinde oluşmuş olan ovanın ortasında yer alır. Kültepe eski adıyla Kaniš/Neša yalnız büyük bir ticaret merkezi veya Hitit devletinin ilk başşehri değil, aynı zamanda Anadolu’yu K. Suriye’ye, Asur aracılığı ile Mezopotamya’nın yüksek uygarlıklarına bağlamış büyük kültür merkezidir. Eski Mezopotamya kültürleri ile her zaman yakın ilişkiler kurmuş olan Malatya’yı İç Anadolu’ya bağlayan eski ticaret yolu Kültepe’den geçer. Kültepe, Anadolu’nun en çok zarar görmüş, en büyük höyüklerinden birisidir. Kazıbilimi tekniklerini ve yöntemlerini bilmeyen araştırmacılar; 1893-1894’de E. Chantre, 1906’da H. Winckler ve H. Grothe ve 1925’de B. Hrozny’nin sadece tablet veya eski eser bulmak için kazmış olmaları, bu tahribatın en önemli nedenleridir. Bu bilimsel olmayan kazılara ilaveten, köylülerin toprak almak için Eski Tunç Çağı tabakalarına kadar kazmaları da, Tepe’nin neredeyse 1/3’lük kısmını, tekrar araştırmaya imkân vermeyecek bir hale getirmiştir.

1948 yılında Türk Tarih Kurumu adına Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Tahsin Özgüç başkanlığında başlayan bilimsel kazılar, kendisinden sonra, Prof.Dr. Fikri Kulakoğlu başkanlığındaki bir ekip tarafından sürdürülmektedir. Kültepe, iki kısımdan oluşmaktadır. Daire şeklindeki Tepe, yani Kaniş, 550 metre çapında olup, etrafındaki alüvyon ovadan 20 m yüksekliktedir. Tepeyi çeviren savunma sistemi nedeniyle, kenarları daha yüksek, ortası çukurdur. Aşağı Şehir, Tepenin etrafını olasılıkla yarım ay şeklinde kuzey, doğu ve güneyinden çevirmektedir. Tepenin batısı, eski çağlarda daha geniş bir alana yayılan Engir gölünün suları ve şimdilerde ise Engir bataklığı ile çevrilmektedir. 1955 yılından 1983 yılına kadar, Tepe’de aralıklı olarak sürdürülen kazılarda Eski Tunç Çağı I’in son safhasına kadar inilmiş ve 18 kültür katı tespit edilmiştir. Höyük toprağından kaynaklanan zor kazı koşulları nedeniyle kazılabilen en erken tabaka, yani 18. tabaka, Eski Tunç Çağı’nın I. evresine tarihlendirilmektedir. Kültepe’de Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nı hazırlayan Eski Tunç Çağı’nın III. evresi, Mezopotamya ve Kuzey Suriye ile yakın ilişkilerin kurulduğu bir dönemdir. Bu dönemde Kültepe, anıtsal binalarla donatılmıştır. Yapılan kazılarda bulunan ithal seramik, silindir mühürler ve madeni eserler, mücevherat bu sıkı ilişkilerin belgeleridir. 

Kültepe’de Asur Ticaret Kolonileri Çağı

Asur Ticaret Kolonileri Çağında Kültepe, Kaniş krallığının merkezidir. Aynı zamanda, Anadolu’da Asurlular tarafından kurulmuş on Karum’un başkenti veya idare merkezidir. Yönetim bakımından bütün Karum’lar Kaniş’e, o da doğrudan Asur’a bağlıydı.

Tepe’de açığa çıkartılan 6-10. katlar, bu dönemi temsil etmektedir. Kaniş’te 7. katta bir ve 8. katta iki olmak üzere, bu çağa ait üç saray açığa çıkartılmıştır. Bu üç sarayın planları birbirinden farklıdır. Bu dönemin idari yapıları sadece yönetim ve ikametgah merkezi değildir. yapılan kazılarda açığa çıkartılan anıtsal yapılar, bu sarayların aynı zamanda ticari fonksiyonları da olduğunu göstermektedir. Sarayların zemin katı, hizmet, depo ve oturma odalarına, üst kat ise kral dairesine, kabul salonlarına ayrılmış olmalıdır. Saraylar aynı zamanda, yabancı tüccarların, satıştan önce mallarını getirip bir kervansaray gibi depo ettikleri, güvene aldıkları, ticaret vergisinin hazırlandığı büyük ekonomik merkezlerdir. Anadolu’da bu döneme ait dini yapılar hakkında bilgilerimiz sınırlıdır. Sadece Kültepe-Kaniş’te birbirine 40 metre ara ile inşa edilmiş ve tam planlarıyla açığa çıkarılmış olan iki büyük bina, özgün planları ile dikkati çekmektedir. Her ikisi de yaklaşık 27x22 metre ölçülerinde olan yapıların dört köşesinde kule şeklinde dört büyük çıkıntısı vardır. İçlerinde tanrı heykeli, sunağı bulunmamış veya korunmamış olmasına rağmen, bu iki binanın kutsal birer mabet olmalıdırlar. Çok iyi bilindiği gibi Anitta, Neşa’da mabetler inşa ettirdiğini yazmıştır. Burada sözü edilen yapılar, Anitta metninde bahsedilen mabetlerden iki tanesi olmalıdır. Kültepe’de Asur Ticaret Kolonileri Çağını takip eden Eski Hitit Krallık Çağı’na ve Hitit İmparatorluk Dönemine ait yerleşim kalıntıları bugüne kadar bulunamadı. Yaklaşık bin yıl süren bir kesintiden sonra Kültepe’de iskan Demir Devri ile devam eder. 4-5. yapı katları Geç Hitit dönemini temsil eder. Bu çağda Kültepe, Büyük Tabal ülkesine bağlı krallıklardan birinin merkezidir. Kültepe, M.Ö. 8. yüzyılın sonlarında Asurlular tarafından zapt ve tahrip edilmiş, hiyeroglifli stelleri, heykel ve kabartmalı ortostadları parçalanmıştır.

Tepe’nin son iki çağını iki yapı katına ayrılan (1-2) Roma ve bir yapı katı halinde görülen Hellenistik (3) çağ temsil eder. Tepenin yüksek kenarları altında Roma ve Hellenistik çağın şehir suru vardır. Kültepe yakınında Akamenid kökenli eserlerin bulunmasına rağmen, sitadelde bir Akamenid yapı katı tespit edilememiştir. Höyük, Geç Roma döneminde terk edilmiş, Bizans, Selçuklu, Osmanlı zamanında bir harabe olarak kalmıştır.

Kaniş Karumu

Anadolu’daki Eski Asur Ticaret Kolonileri’nin merkezi olan “Kaniş Limanı”; Kaniş Karumu, Aşağı Şehir’de yer alır. Aşağı Şehir, Kültepe’nin yaklaşık 250 yıl kadar iskan edilmiş bir alanıdır. Bugünkü bilgilerimize göre çapı 2 km civarında olup, Kültepe Höyüğü’nü kuzey, doğu ve güneyden bir yarımay şeklinde çevirmektedir. Höyüğün batısı ise bataklıktır. Günümüze kadar sürdürülen kazılarda Aşağı Şehir’de, sonuncusu iki safhalı olan dört yerleşim katı açığa çıkartılmıştır. En eski yerleşim katı olan IV. kat, ana toprak üzerine kurulmuştur. Küçük, kerpiç yapılarda elde yapılmış monokrom ve polikrom seramiğin yanında, daha az sayıda, çarkta yapılmış Hitit seramiğinin ilk örnekleri bulunmuştur. III. katta ise çark işi seramik, elde yapılmış polikrom seramikten daha fazladır. Bu iki kat hafirlerince M.Ö. 3. binin sonu ile Karum II. katının kuruluşu arasına (M.Ö. 2050/2000-1920) tarihlenmektedir. IV. ve III. kat yerleşimlerinde yazılı belgeye rastlanmamıştır. Bu şehirleri, Asurlu tüccarların ticaret için gelip yerleştikleri ve binlerce çivi yazılı belge bıraktıkları II. kat izler. Yazılı belgeler, ticaretin Asur Kralı I. Erishum’un 26. Saltanat yılından itibaren başladığını göstermiştir. Yaklaşık olarak M.Ö. 1835’li yıllarda, Asur Kralı Naram-Sin zamanında büyük bir yangın felaketine maruz kalmış olan şehir, bir müddet sonra tekrar iskan edilmiştir. Şehir, çoğu taş döşeli ve rahatlıkla bir arabanın geçebileceği genişlikteki, üzerleri taşla kapalı kullanılmış su kanalları bulunan sokak ve meydanlarla birbirlerinden ayrılmış mahallelerden oluşmaktadır. Sokakların her iki yanındaki bordürler hem yürümeye, hem de evin dış etkenlerden korunmasına yarıyordu. Sokağa atılmış seramik kırıkları, sokağı çamurdan koruyordu. Evlerin bazılarının yeni eklerle sonradan genişletilmiş olmaları, düzensiz şekil almalarına neden olmuştur. Evler genelde 6-8 tanesinin sırt sırta inşa edilerek bir araya gelmesiyle oluşan bloklar şeklindedir. Asurlu tüccarlar, ya mevcut evlerden satın alarak, ya da yenisini yaptırdıkları bu mahallelerde, yerli halk ile beraber oturmuşlardır. Evlerin yapım tekniği ve malzemesi geleneksel Anadolu tarzındadır. Taş temelli, kerpiç duvarları ağaç kalaslarla takviye edilmiş 2-6 odalı, çoğu iki katlı binalar, yerli yapı tekniğine göre ve çok sık olarak inşa edilmişlerdir. Evlerin çoğu, oturma odası-kiler ve depo ve arşiv odası olmak üzere iki bölüme ayrılır. Duvarlar sıvalı ve çoğu da birden çok kez badanalanmıştır. Bazı evlerin dar ve uzun odaları taş döşelidir. Kaniş-Karum’unda özel evlerin veya tüccarların evleri tam planları ve envanteri ile gün ışığına çıkartılmıştır. Bunlarda kilitli, mühürlü küçük arşiv odaları, satışa sunulacak malların depo edildiği odalar, evin diğer bölümlerinden ayrılmışlardır. Arşiv odalarındaki tabletler, düzenli sıralar halinde yerleştirilmiş kapların, ağaç sandıkların, hasır ve çuvalların içinde, ağaç rafların üstünde, konularına göre tasnif edilerek saklanmışlardır. II. katın enkazı üstüne Ib katı şehri kurulmuştur. II. katın yerleşim planına uygun olarak kurulan bu şehir, daha az kereste, daha çok taş kullanılmasına karşın, II. katın yapısal özelliklerini devam ettirmiştir. Bu dönemde Asur’la ticaret ilişkileri zayıflamış ve iç ticaret ağırlık kazanmış olmasına rağmen, Kültepe zenginliğinden bir şey kaybetmemiş ve Kaniş Krallığının merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. Bu şehir, Ib katının sona ermesiyle iyice küçülmüştür. Bu dönemi takip eden Ib katında Kültepe, önemini yitirmiş, yazılı belgeler ortadan kalkmış, güney komşuları ile ticaret bağları kopmuştur. Küçülen şehirde yeni yapılan binaların yanında, Ib binalarının bir bölümü de tamir edilerek yeniden kullanılmışlardır. Bu kısa ömürlü kattan sonra Kaniş Karumu bir daha iskan alanı olarak seçilmemiş, terk edilmiştir. Yazılı kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla her iki yapı katı döneminde de, Kaniş-Karum’unun kuvvetli bir surla çevrili müstahkem bir şehir olduğu anlaşılmaktadır. Maden ve tekstilin birinci derecede önemli olduğu bu koloni merkezinde, hem üretim yapılan, hem de satışın da yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Maden atölyeleri, yerleşim alanının çeşitli bölgelerine dağılmışlardır. Planları ile diğer evlerden ayrılmazlar ancak ocakları daha büyük, daha sağlam ve tabanları taş döşelidir.

Ekonomi

Bu dönem ekonomisi maden ve tekstil üzerinedir. Asurlu tüccarların Anadolu’da kurdukları ticaret kolonilerinin de amacı, Anadolu’nun bu zenginliğinden faydalanmaktı. Kurulan ticaret sisteminin Anadolu’daki merkezi Kültepe Kaniş- Karum’u yani Kaniş pazar yeri, baş karum/baş pazar yeri idi. Asur’dan yola çıkan tüccarlar 200-250 yüklü eşekten oluşan kervanlarla Dicle, Habur vadilerini geçerek Orta Anadolu’ya erişiyorlardı. Kültepe’ye getirilen mallar, Anadolu içlerine kadar dağıtılmaktaydı. Bu ticaret, belli esaslara bağlı, kanunları ve düzenlemeleri olan bir ticaret idi. Esasen tüccarların, burada ticaret yapabilmeleri için, bu organizasyona dahil olmaları, kayıt yaptırmaları, aidat veya belli bir bedel ödemeleri gerekmekteydi. Buna rağmen kazandıkları bu hak, onlara, kuralsızca ticaret yapma hakkı vermemekteydi; kaçakçılık yapmayacaklar, gümrüksüz mal alıp satmayacaklar, her türlü vergilerini ödeyeceklerdi. Anadolu’nun ilk sistemli uluslararası ticaretinin kuralları da, Kültepe’de keşfedilen çivi yazılı tabletlerde karşımıza çıkmaktadır. Bu belgelerden, iki tarafın da birbirlerine karşı sorumlulukları ve haklarının kayıt altına alındığı anlaşılmaktadır. Asurlu tüccarların krallık bölgesinde ulaşımlarının ve güvenliklerinin korunma altına alınması karşılığında, onların Karum’da ikamet izinleri, ödeyecekleri vergilerin oranı yazılı olarak belirtilmiştir. Sarayın bazı lüks malların ticaretini yasaklaması veya Asurluların kendi hukuk sistemlerine göre yargılanması gibi hak ve kısıtlamalar detaylı olarak belirtilmiştir. Anlaşmalara aykırı davranan tüccarların cezalandırıldığı da yine bu tabletlerden öğrenilmektedir. Bütün bu ticaret organizasyonunun, düzenleyicisi, denetçisi, baş kurumu “bit karim” idi. Asurlu tüccarların Kaniş‘ deki merkez ofisi bit-karim idi. Bir ticaret odası vazifesi de gören Bit- arim aynı zamanda, verginin tahsil edildiği bir merkezdi. Tüccarlar burada, “köprü geçme“ ve “emanet bırakma“ vergisi ödemek zorundaydılar. Ayrıca mahkeme yetkisine sahipti, çünkü bu devirde, tüccarlar arasındaki olası davalar konusunda “hakem“ sıfatıyla hüküm vermekteydi. Esası maden ve tekstil ticareti üzerine kurulu bu ticaret düzeninde, Anadolu’da bulunmayan kalay, gümüş veya altın karşılığında Anadolu halkına satılmaktaydı. Asurluların Mezopotamya’da da bulunmayan kalayı nereden elde ettikleri bilinmiyor; olasılıkla daha doğudaki Türkmenistan veya Afganistan’dan ithal ediliyordu. Hammadde olarak Anadolu’dan satın alınan yün de, “Babil modasına uygun olarak Asur’da dokutulup, Anadolu insanına yine, gümüş ve altın karşılığında satılmaktaydı. Anadolu altın ve gümüşünün dışarı çıkarılması, ticareti yerlilerin aleyhine geliştiriyordu. Asurlular, ayrıca Anadolu’da bakır, deri, yün ve takı-boncuk ticareti de yapmaktaydılar. Anadolu’dan aldıkları bazı malları, örneğin ham olarak aldıkları bakırı temizledikten sonra yine yerli halka yüksek fiyata satıyorlardı. Kültepe’de şimdiye kadar keşfedilen metinler, Anadolu’da Asurlu olmayan tüccarların başka tüccarların da ticarete katıldığını göstermektedir. Bunların büyük bir grubunu Amoritlerin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Kaniş’te Asurlu ve Anadolulu tüccarların yanında, çok az sayıda da olsa Hurri ve Amorit kökenli tüccarların varlığı anlaşılıyor. Bu çağda Asurlu tüccarlarla eşit ölçüde ticarete katılan yerli, zengin tüccarların varlığı  da bilinmektedir.

Madencilik

Kültepe, M.Ö. II. Binyılın başlarında çok gelişmiş bir madencilik merkezidir. Yapılan kazılarda, çoğunluğu mezarlarda olmak üzere, çok sayıda kap-kacak, çeşitli form ve teknikte yapılmış silah, çeşitli tanrılara ait heykelcikler ve süs eşyası, bulunmuştur. II. ve Ib katlarında tam planları ile açığa çıkarılan atölyelerde madeni objelerin her çeşidine ait taş kalıplar da gün ışığına çıkarılmıştır. Kuzey Suriye-Mezopotamya’dan ithal edilen silahlar, figürinler, ve seramik, bu büyük ticaret merkezinin uluslararası karakterini tanımlamaktadır. Madeni eserlerin çoğu bakır, tunç, gümüş, altın, elektrum ve kurşundan imal edilmiştir. Bakır veya tunçtan yapılmış kaplar, silahlar, tokalar, makaralar, çalparalar iğneler, insan ve hayvan figürinleri çeşitli fonksiyonlara sahip halkalar önemli bir koleksiyon oluşturmaktadır. Çivi yazılı belgeler, bir tüccar evinin envanterinde çoğunluğu kap olmak üzere 100 kilograma yakın madeni objeden bahsetmektedir. Kaplar, dövme ve dökme tekniklerinde biçimlendirilmiş, kulp veya diğer parçaların birleştirilmelerinde ise perçinleme veya lehimleme uygulanmıştır. Sanat Orta Anadolu’da M.Ö. II. Binyılın ilk çeyreğinde doruk noktasına
çıkan gelişmiş bir kültür oluşmuştur. Bu kültür, yerli Anadolular ile Kuzey Suriye-Mezopotamya ilişkileriyle gerçekleşen sentez sonucunda meydana gelmiştir. Eski Tunç Çağı’nın son çeyreğinde yerli Hattili beylikler sanatında görülen Anadolulu özellikler, M.Ö. II. Binyılın başında, Asurlu tüccarların güney ülkelerinden getirdikleri yabancı sanatsal öğelerle birleştirilerek, Anadolu’ya özgü bir üslup yaratılmıştır. Yaratılan bu üslubun en iyi örnekleri Kültepe kazılarında keşfedilmiştir. Hem günlük hem de dini hayata ilişkin bulgular, bu sanatın gelişmişlik düzeyini ortaya koymaktadır. Kaniş-Karum’unda ortaya çıkan eserler bu gelişmiş kültürün oluşumunda ekonomik zenginliğin ne kadar etkisi olduğunu göstermektedir. Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın sona ermesinden sonra Orta Anadolu’da merkezi birliği sağlayan Hitit uygarlığının kökeni de bu senteze dayanmaktadır. Tanrı ve tanrıça heykelcikleri, Kültepe’de oluşmaya başlayan Hitit sanat üslubunun en erken örnekleridir. Aslan üzerinde duran ve elinde aslan tutan Savaş Tanrısı’nın stil özellikleri, Hitit sanatının en erken örneğidir. Aynı özellikler tüm Hitit Çağı boyunca karşımıza çıkmaktadır. Baş Kadın Tanrıçanın iki eliyle göğüslerini sunan çıplak heykelcikleri, fildişinden, fayanstan ve tunçtan yapılmıştır. Bu heykelcikler, Hitit İmparatorluk Çağı’nın tunç ve altından yapılmış tanrıça heykelciklerinin öncüsü olup, Hitit sanatının karakteristik fizyonomik özelliklerinin sergilendiği erken örneklerdir. Baş Tanrıça, tanrıça ile çocukları ve mitolojik varlıkların işlendiği kurşun figürinler ve bunların döküldüğü/çoğaltıldığı taş kalıplar, bu çağ panteon’unun değişik amblemlere sahip ayrı tanrılardan oluştuğunu kanıtlamaktadır. Dinsel amaçlı kullanıma yönelik bu küçük figürinlerin Yakındoğu’da geniş bir alana yayıldıkları bilinmektedir. Bu figürinler, mühür baskılarında da görüldüğü gibi, çeşitli tanrı ve tanrıçaları, değişik tanrı ailelerini ve mitolojik varlıkları temsil etmektedir. Tanrısal varlıklar simgeleri ve atribütleri ile ayırt edilir; ancak yazılı belgeler bunların kimlikleri hakkında bilgi vermez. Bunlar, evlerin “koruyucu tanrıları” olmalıdır. Seramikçilik Kültepe-Kaniş eski Yakındoğu’da çok çeşitli form ve teknikte bol seramik üreten en seçkin merkezlerden biridir. Bu dönemde Anadolu seramiği biçim zenginliği ve bezemeleri bakımından doruğa çıkmıştır. Bu çağ seramiği yerli halk Hattiler’in ve onların ülkesine sonradan yerleşmiş ve zamanla, ona hakim olmuş Hititler’in ortak ürünüdür. Burada keşfedilen eserler, hayal gücü çok zengin ustaların, “zenaat” ile “sanatı” nasıl bir araya getirdiklerini de gösterir. Özellikle seramik repertuarı tüm Önasya’da, sadece Kültepe’ye özgü olup, hiç bir eski yerleşim yerinde bu boyutta değildir. Kültepe seramik repertuarında görülen özellikler, hemen hemen aynı biçimde bir sonraki çağa aktarılarak kullanılmaya devam edilmiştir. Asur Ticaret Kolonileri Çağı seramiğinin yapım tekniğinde ve biçim zenginliğinde, kullanılan hızlı çarkın etkisi büyüktür. Seramik kapların büyük bir çoğunluğu, biçim ve teknik olarak, M.Ö. 3. Binin son çeyreğinden itibaren Anadolu’da kullanılmaya başlanan madeni kapların taklididir. İlk kez II. katta görülen çeşitli formlardaki kapların bir bölümü, Ib katında da yaşamaya devam ederken, bir kısmı da tamamen ortadan kalkmıştır. Ib katında da yeni formlar ortaya çıkmış, bunların bazıları da daha sonraki dönemlerde kullanılmaya devam etmişlerdir. 

Dil ve yazı ve sosyal yaşam

Kültepe’de açığa çıkarılan arkeoloji belgelerinin başında, Anadolu’ya Mezopotamya hem de veya Suriye’den ithal edilmiş silindir mühür ve baskıları gelir. İçlerine mektupların konulduğu pişmiş toprak zarflar ve bulleler, II. katta silindir mühürlerle, Ib katında ise ya silindir ya da damga biçimli mühürlerle mühürlenmektedir. Ib katından itibaren de hem zarflar hem de tabletler mühürlenmekte, çağın sonlarına doğru ise yalnızca tabletler mühürlenmekteydi. Korunması istenen taşınır veya taşınmaz malların, gönderilen ticari malın, tabletlerin veya kişisel eşyanın ambalajına bağlanan mühürlü kil topakların da çoğunlukla üst yüzü yazılı ve mühürlüdür. Kültepe’deki toplumun kozmopolit karakteri, mühürcülük sanatında, en azından dört farklı üslubun oluşmasına neden olmuştur. Kültepe’de bulunan çivi yazılı belgeler, Anadolu yerlilerinin sosyal hayatına ışık tutmaktadır. Bunlar, Anadolu yerlilerinin Eski Mezopotamya’dan farklı bir sosyal yapıya sahip olduklarını göstermektedir. Bu çağda Anadolu’da kadın ve erkek eşitliği sosyal hayatın özünü oluşturmaktadır. Kadın, iş ve yönetimde de kendine yer bulmuştur. Devletin başında kraliçe’nin görev alması gibi, yerli panteonun başında da tanrıça vardır. Yerliler arasındaki kadın ve erkek eşitliğini kanıtlayan evlenme ve boşanma mukaveleleri karşılıklı anlaşma esasını göre düzenlenmişlerdir. Anadolu halkı bunu Asurlulara da kabul ettirmiştir. Yerli çiftler mal ve mülklerinde eşit haklara sahiplerdi. Boşanma mahkeme kararına bağlıydı. Her iki taraf da boşanma için mahkemeye başvurabilirdi. Ölüm halinde de mal eşit olarak bölüşülürdü. Uzun süre Asur’dan uzakta kalan tüccarlar, sosyal durumlarına bakılmaksızın iki kadınla evlenme uygulamasını kabullenmişlerdir. Bu tür evliliklerin muhtemel nedeni, iş ilişkilerinin her iki tarafın da yararına olacağı düşüncesidir. Kadının statüsüne ve onun etnik kökenine bakılmaksızın, iki evlenme şekli uygulanıyordu. Yerli kadınlarla evlenen Asurlular da yerli usullere bağlıydılar. Evlenmede hukuk düzeninin ön önemli yönü, kanunun ilk eşin haklarını, miras hukukuyla garantilemesidir. Metinlerde içgüvey ve nişan adetlerinin varlığı da bellidir. Evli kadınlar, kendi adlarına mukavele yapar, onları mühürlerlerdi. Birçok borç belgesi karı-koca tarafından mühürlenmiştir. Alacaklı, borçlunun eşini de borçlu sayar, onun garantisi isterdi. Kadınlar, evli veya bekar olsunlar, kontrata dayanan anlaşmalara ve hukuki işlere karışırlardı. Bu dönemde, Anadolu’da evlat edinme adetinin varlığı da belgelenmiştir. Eşit hakların uygulandığı bu dönemde Anadolu’da esir alımı ve satımı da yaygındı. Esir satışı hem Asurlular arasında hem de yerliler arasında oluyordu, ancak esirlerin hepsi yerli isim taşımaktadır.

Prof. Dr. Fikri KULAKOĞLU
Kültepe Kaniş Kazı Başkanı



TV Kayseri tarafından kayda alınmış Kaniş-Karum tanıtım belgeseli